KUR’AN’DA HUKUK,
DÖNEMSELLİK ve EVRENSELLİK…
Kur’an; vahyedildiği toplumun her çeşit durumunu düzenlemiştir.
Peygamberin yaşadığı Arap toplumunun, tarihten ve dinlerden gelen
birikiminden güncel hayata, pratiğe aktarılan her durumu gerektiğinde,
dönemsel adalet algısı/kabulü içinde yeniden biçimlendirmiştir.
Kitapta dönemsel pratiklerle ilgili düzenlemelerin bulunması; Arap toplumunda olup da farklı dönemlerde ve farklı toplumlarda olmayan bu pratiklerin/durumların yaşanmasını (meşru-kabul) kılmaz.
Örneğin, Kur’an’ın kölelik-cariyelik veya çok eşlilik düzenlemeleri.
Eğer Kur’an, köleler veya cariyeler hakkında hukuki bir düzenleme
getirmişse bu, "bugün de köleliği geri getirelim, konu hakkındaki
düzenlemeleri uygulayalım" demek değildir. Veyahut da, köle-cariyelerle
ilgili hukuki bir düzenlemenin Kur’an’da var olması, Kur’an’ın köleliğe
izin verdiği, aynı düzenlemelerin her dönemde de uygulanabilirliği
anlamını önümüze koymaz.
Çok evlilik de aynıdır. Kur’an’da bu
konuda öneri, çözüm veya sınırlar varsa; "o halde bunları uygulamak için
çok evliliği geri getirelim" denilemez. Tam aksine Kur’an, insanlığı;
fıtri arayışlar ve mücadele süreciyle (bilgi,çatışma) ulaştığı adalet
algısı (meşruiyet) ve tecrübesi düzeyinden geri döndürmez.
Örneği
verilen konuların tarihsel süreçteki hukuki dönüşümleri veya benzer
durumdaki hukuki kazanımlar (haklar) asla geri alınmaz.
Kur’an, vahy sonrası bütün dönemleri ve toplumları, hukukta “adalet ilkesine” bağlar.
Kitaptaki hem yerel-dönemsel hem de evrensel hukuk düzenlemelerinin yaklaşımları ontolojik dayanaklara bağlıdır.
Bu dayanaklar, bütün hukuksal alanları kapsayan adalet ilkesiyle;
1- Çözümler getiren (Birden fazla tercih)
2- Sınırlar koyan (Haramlar veya yasaklar)
3- Öneri/tavsiyeler, içeren bir yöntem/yaklaşım şeklindedir.