Sayfalar

29 Ağustos 2012 Çarşamba




Hz. DAVUD ve 99 DİŞİ KOYUN -1-

Peygamberimiz Hz. Muhammed (as) elçi olarak geldiğinde Mekke, hem bir iktisat sisteminden hem de siyasal bir tecrübeden tamamen yoksundu. Şehrin, oligarşik bir çetenin elinde oyuncak haline gelmiş ticari durumu ve buna bağlı çürümüş bir sosyal hayatı vardı.  Yüce Allah (cc), Kur’an’ın birçok kıssasında olduğu gibi; Peygamber Hz. Davud ve oğlu Hz. Süleyman kıssaları üzerinden insanlığın tarihteki siyasi ve iktisadi adalet tecrübesini peygamberimizin dilinden, bu siyaset (devlet) geleneğinden yoksun Mekke’ye aktarmaktaydı… 
Kur’an’ı Kerim’de Hz. Davud (as) kıssası önemli bir yer tutmaktadır. Mekke ve Medine’de yaşayan Ehli Kitap, dinsel birikimlerini Peygamberimiz aleyhinde alaycı şekilde kullanarak İslam tebliğini hafife almaya uğraşıyordu. Bu inkârcılar; tarihsel birikimleri olan Tevrat ve İncil üzerinden risaletin önünü kesmeye çalışılırken, tahrif edilmiş bilgileriyle de peygamberlerin şahsiyetleri hakkında uydurmuş oldukları iftiralarla risalet tarihine gölge düşürmekteydi. Bu sebeple Kur’an’ın bütününde büyük yer tutan kıssalarının iki önemli amacı vardı;
1- Geçmişten taşınan tarihi olayların yalan ve yanlışlarını düzeltip, doğrulamak.
2- İnsanlığı yeni baştan inşa edecek olan; sosyal, ekonomik ve kültürel yapıyı biçimlendirecek siyaset felsefesinin temellerini oluşturmaktı.
Bunları sağlayacak kıssalardan biri de Hz. Davud’un hayatını konu edinen dosdoğru bilgilerdir. Kur’an’da Hz Davud ve dönemiyle ilgili önemli bilgiler içeren kesitler vardır. Bu kesitlerden birisi de “99 dişi koyun” olayıdır. Bu olayın anlatılmasıyla Kur’an; hem Peygamberimize adil bir iktisadi (ticari) piyasa yapılandırmasını hem de Mekke’deki tefeci-bezirganların kurdukları sömürü düzeninin anlaşılmasını sağlamaktaydı. Bütün bunlarla birlikte Yüce Kitabımız, bugün dahi İsrailiyat kaynaklarından İslam’ın Kur’an dışı (tefsir, siyer ve fıkıh) dini eserlerine; menkıbeler ve uydurma hadis yoluyla devşirilen çirkin iftiralarla dolu rivayetleri kesin bir dille reddetmişti...
Hz. Davud (as) ve döneminin anlaşılması için şu ön bilgiler vazgeçilmez bir zorunluluktur. İnsanlığın en eski Ön Asya uygarlıklarından olan; Mezopotamya, Mısır, Yunan ve Anadolu’da yaşayan toplulukları ve kurdukları krallıkları inceleyen İlkçağ tarihinin (MÖ. 11. ve 9. yy. arasının) iyi bilinmesiyle birlikte, o dönemin siyasi ve ekonomik yapısının da analizi gerekmektedir. Bu konu ileride, “Hz. Davud, Dağlar ve Kuşlar” başlığı altında ayrı olarak incelenecektir… 

İlkçağ ve Ekonomisi

Neolitik/sosyo-ekonomik devrimle birlikte Mezopotamya topraklarının sulanabilir nehir vadilerinde ilk şehir devletleri kurulmaya başlamıştı. Tarım için açılan su kanalları ve düzenekleri sayesinde bu bereketli topraklardan kat kat ürün alınıyordu. Bu tarımsal üretime bağlı olarak nüfusta da hızlı bir artış olmuştu. Göçebe ve düzensiz toplulukların şehirlere yaptıkları yağmacı saldırıları hep sürse de geçen binlerce yılda ilkçağ uygarlıklarından Sümer, Akad, Babil ve Asur devletleri bölgede birer birer tarih sahnesinde yerlerini aldılar (MÖ. 4000-1000). Yine antik çağda, insanlık için çok önemli olan (yazının bulunması, takvim, bakırın eritilmesi, tekerleğin atlı arabada kullanımı,  yelkenli gemi, çömlekçi çarkı, saban vb.) icatlar sayesinde şehirler hızla gelişti. Bu gelişmelere bağlı olarak sosyal sınıflar, yönetim yasaları ve özel mülkiyet konuları da gün yüzüne çıktı.  Şehirler bölgesel devletlere dönüşüp, aralarında egemenlik savaşları başladı. Bunun yanı sıra bölgeler arası ticaret de hız kazandı. Uzak bölgelerle yapılan ticareti düzenleyen hukuk kuralları, ticari yollarının korunması, borç-alacak ilişkilerini düzenleyen anlaşmalar daha ilkçağda insanlığın başlıca işleri arasına girmişti. Mezopotamya’nın Anadolu, Kıbrıs, Suriye gibi bölgelerle yaptığı bu ticari faaliyetlerde bakır, gümüş, altın ve demir madeni uzun yıllar boyunca ticari malların değişim aracı olarak kullanıldı.
Mısır ise antik çağda deniz ve çöllerle çevrili, aşılması güç bir coğrafya da yer aldığından uzun süre dış istila ve ticari ilişkilere kapalı kaldı. Mülkiyetin yalnızca firavunlarda olduğu bu ülkede, köle haline getirilmiş halkın; toprak mülkiyeti olmadığı gibi ticaret yapması da yasaklanmıştı. Yaşamları, firavun ve valilerine ait olan tarım -inşaat işlerindeki çalışmalarına bağlıydı.
Orta Anadolu’da MÖ. 1700’lerden itibaren görülmeye başlanan Hattiler (Hititler); MÖ. 1300’lere geldiklerinde Ön Asya’yı siyasi ve ticari olarak biçimlendiren büyük bir devlet haline gelmişti. Hititler; Suriye, Filistin ve Mısır’a kadar olan bölgedeki küçük krallıkları kendilerine vassal (bağımlı) yapmışlardı. Özellikle IV. Tudhaliya’nın krallığı (MÖ. 1260-1220) döneminde; Filistin bölgesindeki Ammurilere üstün olacak şekilde/tek taraflı anlaşmalar yapılmış, Asurluların Akdeniz ticareti bloke edilmişti. Bölgedeki Hitit politikası; ticari, siyasi ve askeri etkisi MÖ. 9. yüz yıla (Hz. Süleyman dönemine) kadar sürmüştü… 
Yunan yarımadasında yeterli ve ekilebilir toprakların olmaması, ekonomiyi elinde tutan Atina’yı zeytin ve şaraplık üzüm üretimine yönlendirmişti. Ayrıca deniz ürünleri ve bu yolla da Akdeniz adalarındaki ticari dolanıma dahil olmuşlardı. İlkçağ Yunan toplulukları için gerekli olan tahıl ise Anadolu’dan şarap, zeytin ve yağının takası yoluyla temin ediliyordu. Atina’daki ticarette ise değişim aracı olarak daha çok demir parçası ve çivi kullanıyordu. Bu durum, Batı Anadolu’da Lidyalıların MÖ. 500’lerde altın ve gümüş karışımı ilk parayı darp edinceye kadar sürdü. Ön Asya uygarlıkları binlerce yıl boyunca, ticarette para yerine; kereste, hayvan ürünleri, tahıl ve madenleri değişim aracı olarak kullandılar…
MÖ. 1020’li yıllarda Filistin topraklarında kurulan İsrail ve Yehuda Krallıklarında yaşayan (İsrailoğulları) halkının çoğunun tarım ve hayvancılıkla geçindiği konusu ise tartışılmazdı. Lakin MÖ. 980’li yıllardan sonra, yani Hz. Süleyman (as) döneminde gemi yapımında (ve denizcilikte ileri düzeyde olan) Fenikelilerin Hz. Süleyman’la yaptığı anlaşması sonucunda; Akdeniz kıyıları ve havzasında gerçekleşen deniz yolu ticaretindeki yoğunluk; Fenikelilerin öncülüğü ve kraliyetin denetiminde düzene konulmuş bir görünüm kazanacaktı. Hatta bu dönemde bugünkü Tunus sahillerinde kurulup gelişmeye başlayan ve ticari bir liman şehri olan Kartaca'yı sonraki dönemlerinde Akdeniz’i; Sicilya ve İspanya sahil kentlerini askeri ve ticari olarak denetimi altında tutan Semitik bir üsse dönüştürecekti… 

Dişi Koyun:

İlkçağ ekonomisinin neredeyse tamamının tarım ve hayvancılığa bağlı olduğunu belirtmiştik. Bu faaliyetlerden elde edilen ürünlerin takası/el ve yer değiştirmesi olan ticari hayat ise o dönemin şehir ekonomilerinde çok önemli bir yer tutmaktaydı… 
İlkçağda ticaret; kraliyet askerlerinin savunduğu, nüfusun zengin ve seçkin çoğunluğunu barındıran antik şehirlerin başlıca ekonomik faaliyetiydi. Tarım ve hayvancılık ise bu ticari hayatı besleyen ürünlerin önemli bir bölümünü sağlıyordu. İsrail ülkesinde tarım ve hayvancılık/çobanlık ise güvenli şehirler civarında yerleşmiş halkın çoğunun önemli bir uğraşısı ve geçimlik alanı olmuştu (Bkz. Enbiya S. 78). Halk arasında yapılan alışverişlerin ana mübadele/takas aracı, büyük olasılıkla koyun (küçükbaş hayvan) ve mamulleri olmalıydı. Bu da halk içinde zenginliğin değer ölçüsünü, yani servet/varsıllık gücünü belirlemekteydi.
Koyun, bir taraftan besin ve giyim mamulleri kaynağı olurken diğer taraftan da ticari bir değişim aracı (takasta değer ölçüsü) olmuş olmalıydı. Hayvancılıkla uğraşan toplumlar; başka bölgelerden getirilen diğer ihtiyaç maddelerinin (zirai, madeni, küçük sanayi, baharat vs. ürünlerin) karşılığı olarak “koyun veya mamullerini” bu ticari eylem mübadelesinde temel ölçü ve araç haline getirmişlerdi.
Yine hayvancılık yapan toplumlarda dişi hayvanın önemi büyüktü. Üretmenin, geçimliğin ve malı çoğaltmanın (ticari sermayenin) bir gerekliliğiydi. Zorunlu değilse kesimlik/kurbanlık da yapılmazdı. Bu sebeple “dişi hayvan” hayvancılıkla uğraşan her toplumda bir “sermaye artışı ve ürün döngüsü” (besin ve hayvansal mamuller kaynağı) olarak korunmaktaydı.
Bu kıssada söz konusu “koyun” benzetmesi hem gerçekçi hem de simgesel anlamda; “ticari varlık ve değer ölçüsü” yani aracı/para durumundadır. “Dişi” sıfatı ise sermayeyi ve bu sermayenin ticari dolaşım içindeki artma gücünü simgeler. Yine buradaki dişilik, yani doğurganlık/anaç özelliği de ticari bir işlevselliğe dönük olarak “kazanç/kâr” anlamını da çağrıştırır.
Kısaca, “dişi koyun” o günkü İsrailoğulları ülkesinin ticari alandaki varlığının değer ölçüsü ve takasta geçerli olan değişim aracı, yani bugünkü “sermaye ve piyasa” hükmündedir.
Konunun her yönüyle anlaşılması için, ilgili kavramların ekonomi literatüründeki anlamlarına da kısaca göz atmak faydalı olacaktır.

Para, Sermaye, Piyasa ve Ticari Rekabet

Para; basit tanımıyla bir toplumun kendi arasında yaptığı alışverişte mal veya hizmetlerin karşılığı için kullanmayı kabul ettiği değişim aracı ve birikimlerin kıymet/değer ölçüsüdür. Paranın işlevleri; a- Değişim aracı, b- Kıymet ölçüsü, c- Kıymet biriktirme (servet) aracı olarak üç ana başlıkta toplanabilir.
İlkel toplumlarda kullanılan paranın niteliği, modern toplumlara gelinceye kadar epey değişmiştir. Bu süreç sıralanırsa bir değişim ölçüsü olarak para çeşitleri şöyledir:
- Mal para; maden, kereste, tahıl, tuz, tütün, deri, hayvan, hayvansal ürün vs.
- Madeni para; bakır, altın, gümüş, bronz çubuklar veya külçesi vb.
- Sertifikalı kâğıt para; altın ve gümüşün tam karşılığı olarak banka sertifikasıyla taşınan değerli kâğıt.
- Banknot; altın veya gümüş olarak karşılığı tam olmasa da dar kapsamlı kullanılan resmi ve özel kuruluşların piyasaya sürdüğü banka teminatlı senet benzeri kağıttır.
- Kâğıt para;  Modern ekonomilerde, günlük kullandığımız paralardır.
- Bozuk para; bozukluk veya ufaklık para da yine günlük kullanılan madeni paralardır.
- Banka parası; kaydi paradır. Bankalarda mevduat hesaplarında görünen değerlerdir. Hemen nakde dönüşen/likidite paradır, hesaptan hesaba da dolaşabilir.
Sermaye; kazanç/kar, gelir elde etmek amacıyla işletilebilecek her türlü mal ve paradır. Başka deyişle üretimde kullanılan her türlü araç ve gereçlerin tamamıdır.
Piyasa; mal veya hizmetlerin (ihtiyaçların) satıcılarının arzı ile bunları satın alma ihtiyacı içinde olanların isteklerinin karşılanması ve fiyatların oluşumudur. İktisatçılardan bazıları piyasayı da “doğal kaynaklardan” saymışlardır.
Serbest piyasa; alışverişin tam rekabet şartları içinde serbestçe yapıldığı ticari ortamdır. Marksist ideolojiye göre piyasa, evrimsel olarak feodaliteden kapitalizme geçiş sürecinde ortaya çıkmışken; bir kısım ekonomistler piyasanın spontane oluştuğunu ve serbest piyasa unsurlarına bazı antik toplumlarda da rastlanabildiğini ileri sürmüşlerdir.
Serbest ticaret; devletin müdahalesi olmaksızın yapılan ticarettir… 
Sad suresinde tüccarlar arsında geçen tartışmanın içeriği; büyük olasılıkla antik çağda ortaya çıkan ve Marks’ın “tefeci-bezirgan sermaye” adıyla tanımladığı, bugünkü tekelci sermaye (finans kapitalin) benzerinin varlığı söz konusudur. Bu büyük tüccarların amacı; küçük çiftçi ve çobanların az sermayesini kendi büyük sermayesine katarak ticari piyasada tekel (monopol) oluşturup, arz-talep ve fiyat faktörünü kontrolleri altına almaktır.
Tekelci/monopolcü rekabet piyasasının günümüzdeki görünümü; fiyatları tek başına etkileyemeyecek kadar çok sayıda alıcı, bunların karşısında da tek bir satıcının olmasıdır. Böylece ortaya çıkacak olan monopolcü rekabet, tam rekabet koşullarının olmadığı bir durumu doğurur ve piyasadaki fiyat-talep dengesini yine tekelci sermaye/satıcının kendisi belirler… 

Ticarette Yüzde Hesabı (%) ve 99 Sayısı

Matematikte çokça kullanılan hesaplardan biri de yüzde ve binde hesaplarıdır.
Yüzde ve binde kavramları, iş ve ticaret hayatında bazı sayısal değerlerin karşılaştırılmasında kullanılır. Bu değerler karşılaştırılırken yüz sayısı ya da bin sayısı temel olarak alınır ve gerekli işlemler yapılır. Yüzde “ % ” şeklinde, binde ise “ %o ” şeklinde gösterilir.
Eğer 100 sayısı bir bütünün tamamı olarak ele alınırsa; o bütün için “yüzde yüz” (% 100) ifadesi geçerli olur. Ya da bir bütün, yüz eşit parçaya ayrılır; içinden yalnızca bir parçası ele alınırsa bu parça için “yüzde bir” (% 1) ifadesi geçerlidir.
Ticari hayatta bazı sayısal değerlerde çoğunlukla bütün için 100 sayısı esas alınarak karşılaştırma yapılır. Örneğin; % 50 kâr, % 25 indirim gibi. Bu karşılaştırma sonucunda istenen değerler hesaplanır.
İncelediğimiz ayette geçen “dişi koyun” kavramıyla kastedilen; bütün ülkenin ticari piyasasında işlem gören ticari sermayenin tamamı; % 100 oranı/rakamıyla ifade edilir. “Dişi koyundaki” 99 sayısı ise “sermaye ve ticari piyasanın” (yüz de doksan dokuzu) % 99’u anlamına gelir. Geride kalan sermaye ve ticari piyasa hacmi ise (yüzde bir) % 1 oranda kalır.
Ayette geçen bu yüzdelik oranlamadan şu sonuca varılmalıdır: İsrail ülkesinin bazı tüccarları piyasadaki ticaret hacminin ve sermayenin % 99’una sahiptirler. Geride kalan %1’lik dilimi de kendi sermaye ve piyasalarına içine kattıklarında; bugün “tekelci sermaye/finans kapital” dediğimiz ve o günkü (monopolcü) haksız rekabeti üreten “tefeci-bezirgânlar” ortaya çıkmış olur...

Antik Çağın Yahudi Kapitalizmi

Kur’an’da Hz. Davud’un krallığı ve dişi koyunlarla ilgili konu; Sad suresinin 17. ayetinde başlar. 19. ayete kadar Hz. Davud (as)’a bağlı olan/itaatkar; siyasi birlik ve anlaşma içinde olduğu topluluklardan ve onun takvasından söz edilir. 20. ayette ise Hz Davud’un iktidar gücü, doğruluğu ve adaletli kişiliği betimlenir. Kendisine yetkin bir siyasi bilgelik ve halk arasında yaşanan sorunları, iyice dinleyip hakkıyla çözüme kavuşturan (fasle el hıtâbi/faslı hitap) bir erdemlilik verildiği bilgisi de yine bu ayette tekrarlanır. Ancak bu 20. ayette, onun krallığının durumu hakkında önümüze iki ihtimal çıkmaktadır. 
Birincisi, (İsrail Krallığının) Kral Talut’un sayıca kalabalık ve güçlü olan Dağlılarla (Filistinlilerle) yaptığı savaşta; (muhtemel) Filistin Kralı olan Calut’un (Bakara S. 251) ölümünde ve savaşın kazanılmasında büyük pay sahibi Hz. Davud’tur. Bu durum ve kendisinde bulunan diğer özelliklerden dolayı en uygun kişi olarak krallığa getirilmiş olmasıdır. Yani bu ayet, Hz. Davud’un kral olduğu sıradaki durumunu anlatır.
İkinci ihtimal ise Hz. Davud, krallığa uygun en iyi aday olduğu halde henüz kral değildir. Devam eden ayetlerde anlatılan “dişi koyun davasından” sonra kral olmuş/yapılmıştır. Nitekim yine Sad suresi 25 ve 26. ayetler bu duruma güçlü anlamsal destek vermektedir.
Bu ihtimallerin iyi anlaşılması için; konuyu biraz daha açmak, dönemin siyasi ve ekonomik yapısına kısaca bir göz atmak gerekir.
Güçlü bir kral olan Talut’un ölümünden sonra yerine geçen oğlunun yönetsel becerisi yetersizdir. Bu kralın siyasi birlik sağlayamadığı ve iktisadi düzeni de ihmal ettiği durumu, 21 ve 22 ayetlerden de açıkça anlaşılmaktadır. Büyük sermaye gücünü elinde tutan dönemin (Yahudi) tüccarları; küçük sermayeyi (küçük girişimci ve esnafı) yok etmeye başlamıştır. Dönemin kapitalist serbestliği içindeki piyasa; ezilen toplumu, derin bir sosyo-ekonomik adaletsizliğe götürmektedir. Krallığın Talut döneminde başlayan siyasi ve ekonomik yükselişi, bu beceriksiz kral yüzünden çökmeye başlamıştır. Ticari hayata; zamanında ve dönemine uygun olan adil yasalar, müdahaleler yapılmamıştır. Bu ortamda gelişen tekelci serbest piyasa tüccarları/tefeci-bezirgân sermayesi daha da azmanlaşıp, küçük çiftçi ve çobanları yutmaya başlamıştır...
Bu koşullarda, yoksul yığınların sözcüsü durumuna düşen küçük tüccarlar/çobanlar; İsrailoğullarının bu beceriksiz kralına isyan etmiş ve ona destek veren “pre-kapitalist Yahudilerle” de hak ve adalet adına büyük bir çatışma içine girmiştir. Devrik kralın yerine düşünülen kişi ise krallığa daha yetkin/uygun görülen Hz. Davud’dur. Bu tespit ve kanaat halk tarafından çok önceden kararlaştırılmış olmalıdır. Buna bağlı olarak, ona krallık teklifinde bulunmak isteyen halk (yoksul olan ve ezilen her kesimden insanlar) bir ihtilal/isyan sonunda,  kitlesel bir eylemle Hz. Davud’a koşmalarının sahnesi Kur’an’da Sad suresi 21. ayete konu edilmiştir.
İsrail Krallığının başkentinde ticari piyasayı ele geçirmiş olan büyük sürü/sermaye sahiplerinin hasımları; muhtemelen, hayvan üreticisi halk ve onların şehirdeki zayıf uzantıları olan çok sayıdaki küçük satıcı çobanlardı. Bu halk, ülkenin tamamında yaşanan diğer siyasi kargaşaların da getirdiği bir isyan dalgası/devrim rüzgarıyla tahttaki sermaye işbirlikçisi kralı cesur bir hamleyle devirmiş olmalılar… 
Beceriksiz kralı tahttan indiren ve yağmacı “Yahudi pre-kapitalistlerin” tekelci sermaye oluşumlarına son vermek isteyen halkın; bu ihtilalin son aşaması olarak Hz. Davud’un yanına gelmeleridir. İhtilalin ruhu, ayette “duvardan atlama veya tırmanma” olarak betimlenir. Buradan, sonraki yaşanan diyalogların sahnelendiği ayetlerin çevirisine geçelim:

Ayet mealleri

Sad Suresi, kontekst/bağlam ilişkili Türkçe çevirisi;

21: Birbirine karşıt iki grubun; isyancı bir kargaşayla, onun özel makamına (mihrabına duvardan atlayıp) girenlerin haberinin önemini bilir misin?

22: (Onların bu izinsiz ve beklenmedik baskınıyla) Davud hayli irkildi. Korkma! Biz; birbirine karşıt, (birbiriyle rekabet eden) iki ayrı grubuz. Bazılarımız (güçlü olanlarımız), içimizden bazılarının (zayıf olanların ticari) haklarına tecavüz edip (ezip-sömürüp) dururken; sizden, aramızda kabul edilebilir, (zulüm ve haksızlığı giderecek) bizi kurtarıcı adil hükümler (verecek krallık müdahalesini) istemeye geldik dediler.

23: Gerçek şu ki bizler kardeşiz (aynı milletin ve aynı ülkenin tüccarlarıyız). Onun doksan dokuz dişi koyunu (onlar, büyük sermayeleriyle ticari piyasanın %99’unu elinde tutuyor) var. Benim ise sadece bir dişi koyunum var (ticari piyasam; sermaye gücüm, onunkinin % 1’i kadar). Böyleyken onu da (yüzde biri de kendi sermayesine) koyunlarına katmamı (ticaretten çekilmemi isteyip); sermayene kefilim (onu koruyacağım) bana bırak diyor. (Bu tekelci ve başıboş ticari piyasada) onun sözü güçlü (geçerli) olduğundan (yaptığı haksız rekabetle ticari hayatımızı yok etmeyi, sermayemizi kendi sermayeleri içinde eritmeyi amaçladı ve) beni sindirmeyi başardı.

Bu çevirilerden şu anlaşılmaktadır; ihtilal (devrim) yapan halk, Hz. Davud’u kral yapmak istemiş ve ülkeyi adaletle yönetmeye çağırmıştır…

Yazının ikinci bölümünde; aşağıda verilen başlıklar altında diğer ayetlerin çevirisi yapılacaktır.

Hz. Davud ve Koyun Devrimi
Bir Peygamberin Antik-kapitalizme Müdahalesi…


Kazım Bayar/30.08.2012

Kaynakça:
1- Kur’an’ı Kerim
2- İktisat Tarihi (Prof. Dr. Tevfik GÜRAN, İstanbul; 1999)
3- Siyasal Düşünceler Tarihi (Alâeddin ŞENEL, Bilim ve Sanat Yay. Ankara; 2008)
4- Ekonomi Sözlüğü (Erhan ARDA, Alfa Bas. Yay. İstanbul; 2002)
5- Hitit Kralı IV. TUDHALİYA (İlknur TAŞ, Arkeoloji ve Sanat Yay. İstanbul; 2008)
6- http://tr.wikipedia.org

1 yorum:

  1. sen ne diyon ya kafayı sıyırmıssın kardeş..iyice piyasaya sarmış.kuranıda borsa gıbı goruyosun..ulan koca ayetlerden anladığın şeye cıkardgn sonuca bak..

    YanıtlaSil