Hz. DAVUD ve 99
DİŞİ KOYUN -1-
Peygamberimiz Hz. Muhammed (as) elçi olarak
geldiğinde Mekke, hem bir iktisat sisteminden hem de siyasal bir tecrübeden
tamamen yoksundu. Şehrin, oligarşik bir çetenin elinde oyuncak haline gelmiş
ticari durumu ve buna bağlı çürümüş bir sosyal hayatı vardı. Yüce Allah (cc), Kur’an’ın birçok kıssasında
olduğu gibi; Peygamber Hz. Davud ve oğlu Hz. Süleyman kıssaları üzerinden
insanlığın tarihteki siyasi ve iktisadi adalet tecrübesini peygamberimizin dilinden, bu siyaset (devlet) geleneğinden yoksun Mekke’ye aktarmaktaydı…
Kur’an’ı Kerim’de Hz. Davud (as) kıssası önemli bir
yer tutmaktadır. Mekke ve Medine’de yaşayan Ehli Kitap, dinsel birikimlerini Peygamberimiz
aleyhinde alaycı şekilde kullanarak İslam tebliğini hafife almaya uğraşıyordu.
Bu inkârcılar; tarihsel birikimleri olan Tevrat ve İncil üzerinden risaletin
önünü kesmeye çalışılırken, tahrif edilmiş bilgileriyle de peygamberlerin
şahsiyetleri hakkında uydurmuş oldukları iftiralarla risalet tarihine gölge
düşürmekteydi. Bu sebeple Kur’an’ın bütününde büyük yer tutan kıssalarının iki
önemli amacı vardı;
1- Geçmişten taşınan tarihi olayların yalan ve
yanlışlarını düzeltip, doğrulamak.
2- İnsanlığı yeni baştan inşa edecek olan; sosyal,
ekonomik ve kültürel yapıyı biçimlendirecek siyaset felsefesinin temellerini
oluşturmaktı.
Bunları sağlayacak kıssalardan biri de Hz. Davud’un
hayatını konu edinen dosdoğru bilgilerdir. Kur’an’da Hz Davud ve dönemiyle
ilgili önemli bilgiler içeren kesitler vardır. Bu kesitlerden birisi de “99
dişi koyun” olayıdır. Bu olayın anlatılmasıyla Kur’an; hem
Peygamberimize adil bir iktisadi (ticari) piyasa yapılandırmasını hem de
Mekke’deki tefeci-bezirganların kurdukları sömürü düzeninin anlaşılmasını
sağlamaktaydı. Bütün bunlarla birlikte Yüce Kitabımız, bugün dahi İsrailiyat
kaynaklarından İslam’ın Kur’an dışı (tefsir, siyer ve fıkıh) dini eserlerine;
menkıbeler ve uydurma hadis yoluyla devşirilen çirkin iftiralarla dolu rivayetleri
kesin bir dille reddetmişti...
Hz. Davud (as) ve döneminin anlaşılması için şu ön
bilgiler vazgeçilmez bir zorunluluktur. İnsanlığın en eski Ön Asya
uygarlıklarından olan; Mezopotamya, Mısır, Yunan ve Anadolu’da yaşayan
toplulukları ve kurdukları krallıkları inceleyen İlkçağ tarihinin (MÖ. 11. ve
9. yy. arasının) iyi bilinmesiyle birlikte, o dönemin siyasi ve ekonomik
yapısının da analizi gerekmektedir. Bu konu ileride, “Hz. Davud, Dağlar
ve Kuşlar” başlığı altında ayrı olarak incelenecektir…
İlkçağ ve Ekonomisi
Neolitik/sosyo-ekonomik devrimle birlikte Mezopotamya topraklarının sulanabilir nehir vadilerinde ilk şehir devletleri kurulmaya başlamıştı. Tarım
için açılan su kanalları ve düzenekleri sayesinde bu bereketli topraklardan kat
kat ürün alınıyordu. Bu tarımsal üretime bağlı olarak nüfusta da hızlı bir
artış olmuştu. Göçebe ve düzensiz toplulukların şehirlere yaptıkları yağmacı
saldırıları hep sürse de geçen binlerce yılda ilkçağ uygarlıklarından Sümer,
Akad, Babil ve Asur devletleri bölgede birer birer tarih sahnesinde yerlerini
aldılar (MÖ. 4000-1000). Yine antik çağda, insanlık için çok önemli olan
(yazının bulunması, takvim, bakırın eritilmesi, tekerleğin atlı arabada
kullanımı, yelkenli gemi, çömlekçi
çarkı, saban vb.) icatlar sayesinde şehirler hızla gelişti. Bu gelişmelere
bağlı olarak sosyal sınıflar, yönetim yasaları ve özel mülkiyet konuları da gün
yüzüne çıktı. Şehirler bölgesel
devletlere dönüşüp, aralarında egemenlik savaşları başladı. Bunun yanı sıra
bölgeler arası ticaret de hız kazandı. Uzak bölgelerle yapılan ticareti
düzenleyen hukuk kuralları, ticari yollarının korunması, borç-alacak
ilişkilerini düzenleyen anlaşmalar daha ilkçağda insanlığın başlıca işleri
arasına girmişti. Mezopotamya’nın Anadolu, Kıbrıs, Suriye gibi bölgelerle
yaptığı bu ticari faaliyetlerde bakır, gümüş, altın ve demir madeni uzun yıllar
boyunca ticari malların değişim aracı olarak kullanıldı.
Mısır ise antik çağda deniz ve çöllerle çevrili, aşılması güç bir
coğrafya da yer aldığından uzun süre dış istila ve ticari ilişkilere kapalı
kaldı. Mülkiyetin yalnızca firavunlarda olduğu bu ülkede, köle haline
getirilmiş halkın; toprak mülkiyeti olmadığı gibi ticaret yapması da
yasaklanmıştı. Yaşamları, firavun ve valilerine ait olan tarım -inşaat
işlerindeki çalışmalarına bağlıydı.
Orta Anadolu’da MÖ. 1700’lerden itibaren görülmeye başlanan Hattiler
(Hititler); MÖ. 1300’lere geldiklerinde Ön Asya’yı siyasi ve ticari olarak
biçimlendiren büyük bir devlet haline gelmişti. Hititler; Suriye, Filistin ve
Mısır’a kadar olan bölgedeki küçük krallıkları kendilerine vassal (bağımlı)
yapmışlardı. Özellikle IV. Tudhaliya’nın krallığı (MÖ. 1260-1220) döneminde;
Filistin bölgesindeki Ammurilere üstün olacak şekilde/tek taraflı anlaşmalar
yapılmış, Asurluların Akdeniz ticareti bloke edilmişti. Bölgedeki Hitit
politikası; ticari, siyasi ve askeri etkisi MÖ. 9. yüz yıla (Hz. Süleyman
dönemine) kadar sürmüştü…
Yunan yarımadasında yeterli ve ekilebilir toprakların olmaması,
ekonomiyi elinde tutan Atina’yı zeytin ve şaraplık üzüm üretimine
yönlendirmişti. Ayrıca deniz ürünleri ve bu yolla da Akdeniz adalarındaki
ticari dolanıma dahil olmuşlardı. İlkçağ Yunan toplulukları için gerekli olan
tahıl ise Anadolu’dan şarap, zeytin ve yağının takası yoluyla temin ediliyordu.
Atina’daki ticarette ise değişim aracı olarak daha çok demir parçası ve çivi
kullanıyordu. Bu durum, Batı Anadolu’da Lidyalıların MÖ. 500’lerde altın ve
gümüş karışımı ilk parayı darp edinceye kadar sürdü. Ön Asya uygarlıkları
binlerce yıl boyunca, ticarette para yerine; kereste, hayvan ürünleri, tahıl ve
madenleri değişim aracı olarak kullandılar…
MÖ. 1020’li yıllarda Filistin topraklarında kurulan İsrail ve Yehuda
Krallıklarında yaşayan (İsrailoğulları) halkının çoğunun tarım ve hayvancılıkla
geçindiği konusu ise tartışılmazdı. Lakin MÖ. 980’li yıllardan sonra, yani Hz.
Süleyman (as) döneminde gemi yapımında (ve denizcilikte ileri düzeyde olan)
Fenikelilerin Hz. Süleyman’la yaptığı anlaşması sonucunda; Akdeniz kıyıları ve
havzasında gerçekleşen deniz yolu ticaretindeki yoğunluk; Fenikelilerin
öncülüğü ve kraliyetin denetiminde düzene konulmuş bir görünüm kazanacaktı.
Hatta bu dönemde bugünkü Tunus sahillerinde kurulup gelişmeye başlayan ve
ticari bir liman şehri olan Kartaca'yı sonraki dönemlerinde Akdeniz’i; Sicilya ve
İspanya sahil kentlerini askeri ve ticari olarak denetimi altında tutan Semitik
bir üsse dönüştürecekti…
Dişi Koyun:
İlkçağ ekonomisinin neredeyse tamamının tarım ve hayvancılığa bağlı
olduğunu belirtmiştik. Bu faaliyetlerden elde edilen ürünlerin takası/el ve yer
değiştirmesi olan ticari hayat ise o dönemin şehir ekonomilerinde çok önemli
bir yer tutmaktaydı…
İlkçağda ticaret; kraliyet askerlerinin savunduğu, nüfusun zengin ve
seçkin çoğunluğunu barındıran antik şehirlerin başlıca ekonomik faaliyetiydi.
Tarım ve hayvancılık ise bu ticari hayatı besleyen ürünlerin önemli bir
bölümünü sağlıyordu. İsrail ülkesinde tarım ve hayvancılık/çobanlık ise güvenli
şehirler civarında yerleşmiş halkın çoğunun önemli bir uğraşısı ve geçimlik
alanı olmuştu (Bkz. Enbiya S. 78). Halk arasında
yapılan alışverişlerin ana mübadele/takas aracı, büyük olasılıkla koyun
(küçükbaş hayvan) ve mamulleri olmalıydı. Bu da halk içinde zenginliğin değer
ölçüsünü, yani servet/varsıllık gücünü belirlemekteydi.
Koyun, bir taraftan besin ve giyim mamulleri kaynağı olurken diğer
taraftan da ticari bir değişim aracı (takasta değer ölçüsü) olmuş olmalıydı.
Hayvancılıkla uğraşan toplumlar; başka bölgelerden getirilen diğer ihtiyaç
maddelerinin (zirai, madeni, küçük sanayi, baharat vs. ürünlerin) karşılığı
olarak “koyun veya mamullerini” bu ticari eylem mübadelesinde temel ölçü ve araç
haline getirmişlerdi.
Yine hayvancılık yapan toplumlarda dişi hayvanın önemi büyüktü.
Üretmenin, geçimliğin ve malı çoğaltmanın (ticari sermayenin) bir gerekliliğiydi.
Zorunlu değilse kesimlik/kurbanlık da yapılmazdı. Bu sebeple “dişi
hayvan”
hayvancılıkla uğraşan her toplumda bir “sermaye artışı ve ürün döngüsü” (besin ve
hayvansal mamuller kaynağı) olarak korunmaktaydı.
Bu kıssada söz konusu “koyun” benzetmesi hem gerçekçi hem de simgesel
anlamda; “ticari varlık ve değer ölçüsü” yani aracı/para durumundadır. “Dişi” sıfatı ise
sermayeyi ve bu sermayenin ticari dolaşım içindeki artma gücünü simgeler. Yine
buradaki dişilik, yani doğurganlık/anaç özelliği de ticari bir işlevselliğe
dönük olarak “kazanç/kâr” anlamını da çağrıştırır.
Kısaca, “dişi koyun” o günkü İsrailoğulları ülkesinin ticari alandaki
varlığının değer ölçüsü ve takasta geçerli olan değişim aracı, yani bugünkü “sermaye
ve piyasa” hükmündedir.
Konunun her yönüyle anlaşılması için, ilgili kavramların ekonomi
literatüründeki anlamlarına da kısaca göz atmak faydalı olacaktır.
Para, Sermaye, Piyasa ve Ticari Rekabet
Para; basit tanımıyla bir toplumun kendi arasında
yaptığı alışverişte mal veya hizmetlerin karşılığı için kullanmayı kabul ettiği
değişim aracı ve birikimlerin kıymet/değer ölçüsüdür. Paranın işlevleri; a-
Değişim aracı, b- Kıymet ölçüsü, c- Kıymet biriktirme (servet) aracı olarak üç
ana başlıkta toplanabilir.
İlkel toplumlarda kullanılan paranın niteliği, modern toplumlara
gelinceye kadar epey değişmiştir. Bu süreç sıralanırsa bir değişim ölçüsü
olarak para çeşitleri şöyledir:
- Mal para; maden,
kereste, tahıl, tuz, tütün, deri, hayvan, hayvansal ürün vs.
- Madeni para;
bakır, altın, gümüş, bronz çubuklar veya külçesi vb.
- Sertifikalı
kâğıt para; altın ve gümüşün tam karşılığı olarak banka sertifikasıyla
taşınan değerli kâğıt.
- Banknot;
altın veya gümüş olarak karşılığı tam olmasa da dar kapsamlı kullanılan resmi
ve özel kuruluşların piyasaya sürdüğü banka teminatlı senet benzeri kağıttır.
- Kâğıt para; Modern ekonomilerde, günlük kullandığımız
paralardır.
- Bozuk para;
bozukluk veya ufaklık para da yine günlük kullanılan madeni paralardır.
- Banka parası;
kaydi paradır. Bankalarda mevduat hesaplarında görünen değerlerdir. Hemen nakde
dönüşen/likidite paradır, hesaptan hesaba da dolaşabilir.
Sermaye; kazanç/kar, gelir elde etmek amacıyla
işletilebilecek her türlü mal ve paradır. Başka deyişle üretimde kullanılan her
türlü araç ve gereçlerin tamamıdır.
Piyasa; mal veya hizmetlerin (ihtiyaçların) satıcılarının
arzı ile bunları satın alma ihtiyacı içinde olanların
isteklerinin karşılanması ve fiyatların oluşumudur. İktisatçılardan bazıları
piyasayı da “doğal kaynaklardan” saymışlardır.
Serbest piyasa; alışverişin tam rekabet şartları içinde
serbestçe yapıldığı ticari ortamdır. Marksist ideolojiye göre piyasa, evrimsel
olarak feodaliteden kapitalizme geçiş sürecinde ortaya çıkmışken; bir kısım ekonomistler
piyasanın spontane oluştuğunu ve serbest piyasa unsurlarına bazı antik toplumlarda
da rastlanabildiğini ileri sürmüşlerdir.
Serbest ticaret; devletin
müdahalesi olmaksızın yapılan ticarettir…
Sad
suresinde tüccarlar arsında geçen tartışmanın içeriği; büyük olasılıkla antik
çağda ortaya çıkan ve Marks’ın “tefeci-bezirgan sermaye” adıyla
tanımladığı, bugünkü tekelci sermaye (finans kapitalin) benzerinin varlığı söz
konusudur. Bu büyük tüccarların amacı; küçük çiftçi ve çobanların az
sermayesini kendi büyük sermayesine katarak ticari piyasada tekel (monopol)
oluşturup, arz-talep ve fiyat faktörünü kontrolleri altına almaktır.
Tekelci/monopolcü rekabet piyasasının günümüzdeki görünümü; fiyatları
tek başına etkileyemeyecek kadar çok sayıda alıcı, bunların karşısında da tek
bir satıcının olmasıdır. Böylece ortaya çıkacak olan monopolcü rekabet, tam
rekabet koşullarının olmadığı bir durumu doğurur ve piyasadaki fiyat-talep
dengesini yine tekelci sermaye/satıcının kendisi belirler…
Ticarette Yüzde Hesabı (%) ve 99 Sayısı
Matematikte çokça kullanılan hesaplardan biri de yüzde ve binde
hesaplarıdır.
Yüzde
ve binde kavramları, iş ve ticaret hayatında bazı sayısal değerlerin
karşılaştırılmasında kullanılır. Bu değerler karşılaştırılırken yüz sayısı ya
da bin sayısı temel olarak alınır ve gerekli işlemler yapılır. Yüzde “ % ” şeklinde,
binde ise “ %o ” şeklinde gösterilir.
Eğer 100 sayısı bir bütünün tamamı olarak ele alınırsa; o bütün için “yüzde
yüz” (% 100) ifadesi geçerli olur. Ya da bir bütün, yüz eşit parçaya
ayrılır; içinden yalnızca bir parçası ele alınırsa bu parça için “yüzde
bir” (% 1) ifadesi geçerlidir.
Ticari hayatta bazı sayısal değerlerde çoğunlukla bütün için 100 sayısı
esas alınarak karşılaştırma yapılır. Örneğin; % 50 kâr, % 25 indirim gibi. Bu
karşılaştırma sonucunda istenen değerler hesaplanır.
İncelediğimiz ayette geçen “dişi koyun” kavramıyla kastedilen;
bütün ülkenin ticari piyasasında işlem gören ticari sermayenin tamamı; % 100
oranı/rakamıyla ifade edilir. “Dişi koyundaki” 99 sayısı
ise “sermaye ve ticari piyasanın” (yüz de doksan dokuzu) % 99’u
anlamına gelir. Geride kalan sermaye ve ticari piyasa hacmi ise (yüzde bir) %
1 oranda kalır.
Ayette geçen bu yüzdelik oranlamadan şu sonuca varılmalıdır: İsrail
ülkesinin bazı tüccarları piyasadaki ticaret hacminin ve sermayenin % 99’una
sahiptirler. Geride kalan %1’lik dilimi de kendi sermaye ve piyasalarına içine
kattıklarında; bugün “tekelci sermaye/finans kapital” dediğimiz
ve o günkü (monopolcü) haksız rekabeti üreten “tefeci-bezirgânlar”
ortaya çıkmış olur...
Antik Çağın
Yahudi Kapitalizmi
Kur’an’da Hz. Davud’un krallığı ve dişi koyunlarla
ilgili konu; Sad suresinin 17. ayetinde başlar. 19. ayete kadar Hz. Davud
(as)’a bağlı olan/itaatkar; siyasi birlik ve anlaşma içinde olduğu
topluluklardan ve onun takvasından söz edilir. 20. ayette ise Hz Davud’un
iktidar gücü, doğruluğu ve adaletli kişiliği betimlenir. Kendisine yetkin bir
siyasi bilgelik ve halk arasında yaşanan sorunları, iyice dinleyip hakkıyla
çözüme kavuşturan (fasle el hıtâbi/faslı hitap) bir erdemlilik verildiği bilgisi de yine bu
ayette tekrarlanır. Ancak bu 20. ayette, onun krallığının durumu hakkında
önümüze iki ihtimal çıkmaktadır.
Birincisi, (İsrail Krallığının) Kral Talut’un sayıca
kalabalık ve güçlü olan Dağlılarla (Filistinlilerle) yaptığı savaşta;
(muhtemel) Filistin Kralı olan Calut’un (Bakara S. 251) ölümünde ve
savaşın kazanılmasında büyük pay sahibi Hz. Davud’tur. Bu durum ve kendisinde
bulunan diğer özelliklerden dolayı en uygun kişi olarak krallığa getirilmiş
olmasıdır. Yani bu ayet, Hz. Davud’un kral olduğu sıradaki durumunu anlatır.
İkinci ihtimal ise Hz. Davud, krallığa uygun en iyi
aday olduğu halde henüz kral değildir. Devam eden ayetlerde anlatılan “dişi
koyun davasından” sonra kral olmuş/yapılmıştır. Nitekim yine Sad suresi
25 ve 26. ayetler bu duruma güçlü anlamsal destek vermektedir.
Bu ihtimallerin iyi anlaşılması için; konuyu biraz
daha açmak, dönemin siyasi ve ekonomik yapısına kısaca bir göz atmak gerekir.
Güçlü bir kral olan Talut’un ölümünden sonra yerine
geçen oğlunun yönetsel becerisi yetersizdir. Bu kralın siyasi birlik
sağlayamadığı ve iktisadi düzeni de ihmal ettiği durumu, 21 ve 22 ayetlerden de
açıkça anlaşılmaktadır. Büyük sermaye gücünü elinde tutan dönemin (Yahudi)
tüccarları; küçük sermayeyi (küçük girişimci ve esnafı) yok etmeye başlamıştır.
Dönemin kapitalist serbestliği içindeki piyasa; ezilen toplumu, derin bir
sosyo-ekonomik adaletsizliğe götürmektedir. Krallığın Talut döneminde başlayan
siyasi ve ekonomik yükselişi, bu beceriksiz kral yüzünden çökmeye başlamıştır.
Ticari hayata; zamanında ve dönemine uygun olan adil yasalar, müdahaleler yapılmamıştır.
Bu ortamda gelişen tekelci serbest piyasa tüccarları/tefeci-bezirgân sermayesi
daha da azmanlaşıp, küçük çiftçi ve çobanları yutmaya başlamıştır...
Bu koşullarda, yoksul yığınların sözcüsü durumuna
düşen küçük tüccarlar/çobanlar; İsrailoğullarının bu beceriksiz kralına isyan
etmiş ve ona destek veren “pre-kapitalist Yahudilerle” de hak ve
adalet adına büyük bir çatışma içine girmiştir. Devrik kralın yerine
düşünülen kişi ise krallığa daha yetkin/uygun görülen Hz. Davud’dur. Bu tespit
ve kanaat halk tarafından çok önceden kararlaştırılmış olmalıdır. Buna bağlı
olarak, ona krallık teklifinde bulunmak isteyen halk (yoksul olan ve ezilen her
kesimden insanlar) bir ihtilal/isyan sonunda,
kitlesel bir eylemle Hz. Davud’a koşmalarının sahnesi Kur’an’da Sad
suresi 21. ayete konu edilmiştir.
İsrail Krallığının başkentinde ticari piyasayı ele
geçirmiş olan büyük sürü/sermaye sahiplerinin hasımları; muhtemelen, hayvan
üreticisi halk ve onların şehirdeki zayıf uzantıları olan çok sayıdaki küçük
satıcı çobanlardı. Bu halk, ülkenin tamamında yaşanan diğer siyasi kargaşaların
da getirdiği bir isyan dalgası/devrim rüzgarıyla tahttaki sermaye işbirlikçisi
kralı cesur bir hamleyle devirmiş olmalılar…
Beceriksiz kralı tahttan indiren ve yağmacı “Yahudi pre-kapitalistlerin” tekelci
sermaye oluşumlarına son vermek isteyen halkın; bu ihtilalin son aşaması olarak
Hz. Davud’un yanına gelmeleridir. İhtilalin ruhu, ayette “duvardan atlama
veya tırmanma” olarak betimlenir. Buradan, sonraki yaşanan diyalogların
sahnelendiği ayetlerin çevirisine geçelim:
Ayet
mealleri
Sad Suresi,
kontekst/bağlam ilişkili Türkçe çevirisi;
21: Birbirine karşıt iki
grubun; isyancı bir kargaşayla, onun özel makamına (mihrabına duvardan atlayıp)
girenlerin haberinin önemini bilir misin?
22: (Onların bu izinsiz ve
beklenmedik baskınıyla) Davud hayli irkildi. Korkma! Biz; birbirine karşıt,
(birbiriyle rekabet eden) iki ayrı grubuz. Bazılarımız (güçlü olanlarımız),
içimizden bazılarının (zayıf olanların ticari) haklarına tecavüz edip (ezip-sömürüp)
dururken; sizden, aramızda kabul edilebilir, (zulüm ve haksızlığı giderecek)
bizi kurtarıcı adil hükümler (verecek krallık müdahalesini) istemeye geldik
dediler.
23: Gerçek şu ki bizler
kardeşiz (aynı milletin ve aynı ülkenin tüccarlarıyız). Onun doksan dokuz dişi
koyunu (onlar, büyük sermayeleriyle ticari piyasanın %99’unu elinde tutuyor)
var. Benim ise sadece bir dişi koyunum var (ticari piyasam; sermaye gücüm,
onunkinin % 1’i kadar). Böyleyken onu da (yüzde biri de kendi sermayesine)
koyunlarına katmamı (ticaretten çekilmemi isteyip); sermayene kefilim (onu
koruyacağım) bana bırak diyor. (Bu tekelci ve başıboş ticari piyasada) onun
sözü güçlü (geçerli) olduğundan (yaptığı haksız rekabetle ticari hayatımızı yok
etmeyi, sermayemizi kendi sermayeleri içinde eritmeyi amaçladı ve) beni
sindirmeyi başardı.
Bu çevirilerden şu anlaşılmaktadır; ihtilal (devrim)
yapan halk, Hz. Davud’u kral yapmak istemiş ve ülkeyi adaletle yönetmeye
çağırmıştır…
Yazının ikinci bölümünde; aşağıda
verilen başlıklar altında diğer ayetlerin çevirisi yapılacaktır.
Hz. Davud ve Koyun Devrimi
Bir Peygamberin Antik-kapitalizme
Müdahalesi…
Kazım
Bayar/30.08.2012
Kaynakça:
1-
Kur’an’ı Kerim
2-
İktisat Tarihi (Prof. Dr. Tevfik GÜRAN, İstanbul; 1999)
3-
Siyasal Düşünceler Tarihi (Alâeddin ŞENEL, Bilim ve Sanat Yay. Ankara; 2008)
4-
Ekonomi Sözlüğü (Erhan ARDA, Alfa Bas. Yay. İstanbul; 2002)
5-
Hitit Kralı IV. TUDHALİYA (İlknur TAŞ, Arkeoloji ve Sanat Yay. İstanbul; 2008)
6-
http://tr.wikipedia.org
sen ne diyon ya kafayı sıyırmıssın kardeş..iyice piyasaya sarmış.kuranıda borsa gıbı goruyosun..ulan koca ayetlerden anladığın şeye cıkardgn sonuca bak..
YanıtlaSil