KUR’AN
AYETİYLE KADINLARI “DÖVEN” DİN ÂLİMLERİ
Ey Diyanet! Kadını
dövme…
Topla
ulemanı, Kur’an ayetinin mealini değiştir!
Diyanet İşlerini, önce Türkçe “deyimler” konusunda
biraz test yapalım;
- Ben bu yola baş koydum. - Sen bu söze kulak asma. - Kelle koltukta
geziyor.
- Her kapıya başvurmak. - İşin başını kim çekiyor. - Eşimi çok kırdım.
- Bu işte kimin parmağı var. -
Kafa yormak. - Baltayı taşa vurmak…
Soru-1: Deyimler bağlama
göre anlam kazanır mı?
Soru-2: Sözcükler mecaz
anlamda kullanılır mı?
Soru-3: Sözcüklerin
birden fazla anlamı var mıdır?
Yukarıdaki deyimlerde kullanılan sözcüklerin, mecaz
anlam ve sözlük anlamlarını araştıralım. Bu soruların cevaplarını öğrenelim, defterimize
onar defa yazalım. Ödev az mı oldu? O halde aşağıdaki yazıyı da beş kez okuyup
iyice belleyelim…
Meallerde “kadınları dövün” yazılan ayet
Olumsuz
ama zihninizde şöyle bir sahneyi kurgulayın;
“Namuslu, dürüst, eşini ve çocuklarını çok
seven bir baba var. Her gün işten evine yorgun argın dönüyor. Eve girer girmez
eşi asık suratla salonu terk ediyor. Evde gergin bir hava, yemek yok, bulaşık
çok… Mutfak kir, pas; tezgâh üzerinde hazır yemek ambalajları… İlerleyen gece
boş geçmiyor. Kadın çok agresif, yüksek perdeden bağırıyor; “Sen adam mısın?
Kaç para kazanıyorsun ki? Bizi bir tatile mi götürdün? Filan erkek karısına
neler neler alıyor! Sen de erkeğim diye yatağıma geliyorsun!” Çocuklar mahzun
ve kırgın, sabah okul için uyumaları gerekiyor, kahrederek yataklarına
çekiliyorlar; içlerinden en küçükleri hıçkırıklarla yorganı başına aşırıp
umutsuz ve karanlık dünyasına kapanıyor…”
Evet, eşi
tarafından horlanan bir baba… Çocuklarının önünde azarlanıp
değersizleştiriliyor. Akrabalara şikâyetler, komşulara gıybetler…
Erkek,
ailesi için büyük bir çabayla beslenme ve diğer ihtiyaçlar için çırpınacak,
onların üzerine titreyecek; buna karşılık sevgi, saygı ve iltifat beklerken
ailenin diğer yarısı, kıymetli eşi tarafından aşağılanıp hor görülecek!
Kadının erkeğe
yaptığı nüşuz; yani aşağılaması budur. Erkeği incitme, küçük görme ve aile sırlarını
ifşa etme biçiminde ortaya çıkar. Bu aşağılama ve küçük düşürme; erkeğin
ekonomik geliri, sosyal konumu, eğitim durumu, fiziksel görünümü ve cinsel
davranışının eleştirisi şeklinde farklı konularda görülebilir.
İşte bu
duruma gelmiş bir ailenin hal-i pür melali için; en güzel ve en veciz ifadeyle
çıkış yolunu kim gösterebilir?
Kadın; bu
halde bile olsa incitilmeden uyarılmalı, sadakate ve iyiliğe çağırılmalıdır. Erkeğe
fazilet/itibar yükümlenmeli ve kutsal/şerefli olan aileyi koruyacak yol
gösterilmelidir. Aksi olamaz. Muhtemel çıkacak bir şiddet, huzursuzluğu daha da
artıracaktır. Çünkü taraflardan birine yerleşen saygısızlık ve nefret; hem aile
kurumunun kutsallığını zedeler hem de üzüntü ve mutsuzluğun toplumsallaşma
olasılığı artar. Çocukların veya iki tarafın da kişiliklerinin korunmasındaki
tedbirler, nazikçe ve ısrarla ortaya konulur. Her çağa ve her topluma uygun
olacak bu yol gösterimi elbette ki, Yüce
Allah’tan gelmektedir…
Yukarıda
kurgulanan olumsuz ve üzüntü veren manzaranın marifeti(!), Yüce Kitabımız
Kur’an-ı Kerim ‘in deyimiyle; maalesef “nüşuz yapan bir kadına”
aittir. Kadının erkeği aşağılaması konusu; birçoğumuzun zihnine yerleştirilmiş
olan, “Erkekler kadınlardan üstündür.” ve “Kadınları
dövün.” yanlış yargısının çıkartıldığı; Nisa suresi 34’te, aile itibarı
hakkında oldukça veciz bir tanımlamayla erkeklere rehberlik yapılmıştır.
Ne
yazık ki, Türkçemizde mevcut olan meal ve tefsirlerin çoğu insanımızın
zihninde, bu ayetin icazetine gölge düşürmeye yetmiştir! Hâlbuki bilinenin
aksine bu ayetten “erkek üstünlüğü ve kadın dövme” yargıları zorla
üretilmiştir, nasılsa?
Arapça NŞZ
kökünden türetilmiş nüşuzun, "çıkıntı,
tümsek, yükselmek, şişmek, ortaya çıkmak, meydana gelmek, ayağa kalkmak,
normalin dışına çıkmak, isyan etmek; karı-koca birbirine karşı incitici kavgaya
girişmesi ve üstünlük kurma ve
dayatma, büyüklenip diğerini aşağılama " anlamlarında
kullanıldığını görüyoruz...
Bu
makale, Arapça gramer dersi vermek için yazılmamıştır. Verilse de “din adamı”
ikna olacak bir sınıf değildir. Türkçemize Kur’an meali verenler; sözcükleri
kurallı bir sırayla; cümle oluşturma usulüne uyarak, başka bir dildeki “sözcük
karşılığına” çevirerek ayeti kendi dilindeki bağlam ve ruhundan
koparmışlardır. Sözcükleri bağlam dışı olarak; yani gramer kurallarına göre
çevirmişlerdir. En azından bu ayette böyledir…
Mevcut
meallerin oluşturduğu ‘erkek üstünlüğü ve kadıları dövün’ yanlışına son
vermek için; “kadının nüşuzu” ayetini, 30’a yakın Türkçe “mealden” farklı
olarak, dindara ve din adamına ders olacak çevirisini yapalım.
Nisa-34. ayetin çevirisi;
Bu ayet lafzının Türkçe
sözcüklerle ya da “Dilsel Kavrayış
Çevrisi” şöyle olmalıdır;
“Allah’ın erkeklere verdiği erdem, topluma
karşı ailesinin onurunu koruyan ve geçimi için onların üzerine titreyip,
mallarını ve kazancını (bu uğurda esirgemeden) harcamasındandır. (Buna karşın);
eşlerine (kocalarına) saygılı, iffetli/hayırlı olan kadınlar ise; nasıl Allah,
onların haklarını ve mahremiyetini (evli oldukları erkek vesilesiyle) koruduysa
onlarda (eşlerin birbirleriyle paylaştıkları) özel hallerini ve namuslarını
başkalarından korurlar. (Şayet bunun aksi olarak); erkeği aşağılayıp topluma
karşı küçük düşüren ve mahremiyeti korumayan (korkulan bir durum varsa o)
kadınlara; önce öğüt verin. Sonra (eğer aşağılamaktan vazgeçmezlerse) size
yapılana karşılık yataklarınızı ayırarak (birleşmeyip), bu yolla incinen
duygularınızı ciddiyetle (aile itibarını korumak için) onlara gösterin. Eğer
aile hukukuna saygılı olurlarsa (tepkinizi uzatmayın; eşinize sevgiyle
yaklaşın) başka yollar aramayın. (Aileye değer veren) Allah, çok yücedir ve
büyüklük sahibidir.
Arapça
sözcüklerin, ayetin kontekstiyle ilişkisine dayalı; yani “Türkçe Bağlam Çevirisi” ise şöyle olmalıdır;
“Allah’ın size verdiği aile şerefi; yalnızca
eşine bağlanan onu koruyup geçindiren erkeklerle, onlara gıyabında saygı
gösterip ve Allah’ın evliliğe verdiği mahremiyeti koruyan iffetli kadınlara
bağlanmıştır. Kadınlardan erkeklerin itibarını yok sayan, aşağılayıcı
davrananlara karşı yapmanız gereken; güzel sözle doğruluğa çağırmaktır. Durumun
değişmesi için, size yapılanın ciddiyetle karşılığı; birlikte yatmaktan
kaçınmanızdır. Bu tepkinizi, aile içi saygı ve huzur geri gelinceye kadar;
ısrarla sürdürün. Eğer saygıya dönerlerse sevginizi güzelce ortaya koyun.
Aileyi koruyan Allah çok yücedir, çok büyüktür.”
Evet, şimdi din âlimine
soralım;
Nerede
“erkeğin üstünlüğü”?
Nerede
“kadını dövün” emri?
Nerede
“kadını evden uzaklaştırın” ya da “ayrılın” emri?
Ayette
geçen “faddalallahu”, kendi bağlamında “Allah’ın verdiği
itibar” da diyeceğimiz “erdem” ya da “şeref”
anlamı kazanmıştır; yönetici veya cinsiyet (kazanç ve kaba güç) üstünlüğü
değil… Burada aileyi geçindiren, sahiplenen, gözü evinde olan erkeğe; aile
şerefinin bir ortağı olarak, iffetli bir kadınla beraber kurduğu ailesi için
fazilet/erdem sıfatı verilir. Kadına karşı bir galibiyet değil, eşit ortaklık
verilmiştir. Kaldı ki, erkeğin
kazancıyla kadını geçindirme olgusu, birçok kimse için göreli durumdadır;
Peygamberimizin ilk eşinde olduğu gibi…
Kadının erkeğe duygusal
darbesi/Nüşuz
Nüşuz, duygusal alanla ilişkili bir kavramdır.
Kibirlenme, kötü duyguları oluşturan bir zemindir; öfke, nefret ve düşmanlık
üretir. Bu olumsuz duygular, muhatabını küçümseyip kendisinden uzaklaştırmak
ister. Öyleyse kadının nüşuzu, erkeğe yapılan duygusal bir darbe/vuruş olarak
anlaşılır. “Darbe” sözcüğünün
ise dilimize Arapçadaki birden çok anlamından yalnızca biri geçmiştir; o da vurmaktır.
Halbuki Arapça DRB kökü (sözlükte) mastar
olarak "vurmak, dövmek, yapmak, bırakmak, ayrılmak, göstermek, etmek,
eylemek, koymak" vb. birçok anlama gelir.
“Örneğin; baskı yapmak, zorlamak (darb); kota
uyguladı (darabe hıssa); iğne yaptı (darabe hagn); çadır kurdu (darabe heyme);
vergi koydu (darabe darîyb); misal verdi, örnek gösterdi (darabe mesel); para
bastı (darabe nugt); telefon etti (darabe'l-hatife); vuruşmak, dövüşmek
(tedârub); kıvranmak, çırpınmak, bocalamak, telâşlanmak, çalkalanmak (idtırâb);
grev, iş bırakma, işi terk etme, ayrılma (idrâb); çalkantı, kriz (idtırâb);
sınıf, cins, nevi, (darb); vurguncu, spekülâtör (müdârib); ticarî rekabet,
ticarî ortaklık (müdârebe) gibi birçok kelime bu kökten türetilmiştir… (R. İ. Eliaçık) ”
Görüldüğü
gibi “DRB” fiilinin yaygın olarak bilinen ve kullanılan Türkçesi “vurmak”
manasıyla beraber; çağrıştırdığı bir anlamı da “temastan gelen tepkidir.” Ayet
bağlamındaki kullanımı, “eylemek, göstermek” çekiminde; yani “bir duygusal tepkiyi göstermek, eylemek”
olarak çevrilebilir. Zaten fizikteki “etki-tepki
yasası” diye bilinen kural da bunu açıklar ve basitçe şudur; “Her etkiye
karşı eşit ve ters yönde bir tepki oluşur.”(Newton). Yani “Çarpışan/vuruşan cisimlerde; çarpan cisim kadar, vurulan cisim de aynı oranda
tepkime gösterir.” Ayrıca
çarpışan cisimler birbirlerine gösterdikleri “etki-tepki” sebebiyle
birbirlerinden uzaklaşır veya buna eğilim gösterirler…
Böylece
ayetteki “ve’dribûhunne” çekimli haliyle darebe fiili; “onlara
(kadınlara) (yaptıklarına karşılık) tepkinizi gösterin.” Yani “ve
onların size karşı gösterdiği (nüşuza) duygularına karşılık, artık siz de
onlara incindiğinizi, darıldığınızı gösterin/getirin” Ya da “sabırla
hapsettiğiniz dargınlığı/incinmeyi siz de karşıya yansıtın” şeklinde
kullanıldığı en güçlü ihtimaldir. Bu incinmenin göstergesi, ayetteki “güzelce
konuşmaktan” sonra gelen “birlikte
yatmama” tepkisi olarak ortaya çıkarmaktır. Yani, ve’dribû’den
önceki cümlede; erkekten ılımlı/yumuşak davranması; kadının nüşuzundan gelen
sert etkiyi absorbe eden (süngerin suyu emmesi gibi) tutumun gösterilmesi
istenir. Böylece sert vuruşa karşı, yumuşak tepki/vuruş gelir. Ayette çözüme
götüren taraf erkek olduğu için ılımlılık; ciddiyet ve onurlu olan bir duruşu
gösterir, artık birlikte yatılmaz… Ayetin
başında tanımlanan erdemliliğin tepkisi, bu “dargınlık ve yatak ayrılığı”
şekilde olandır. Erkeğin incinmesini, kadın kavrayıncaya/hissedinceye kadar
uygulamanın devamı isteniyor. Aile birliğinin devamı için olması gereken
tahammül, “kadının doğruyu anlamasına”
kadardır. Erkeğin itibarı ve varsa çocukların; ruhsal sağlıkları tamamen elden
gitmemelidir. Sonuç, “ve’dribû; doğruya çağırma ve yatak ayrılığını tepki olarak ortaya koyun”
anlamına gelir. Eğer kadın işin ciddiye gittiğini fark edip güzel söze dönerse
aile birliği kurtulur. Aksi durumda Nisa-35. ayet önerisi devreye girer; çözüm
toplumsallaştırılır. Mevcut sorun, kadın ve erkeği nikâhlayan hukuk sistemine
devredilir…
Nüşuzu; sevgi, sadakat ve memnuniyet gibi olumlu
duyguların yokluğu besler. Böyle duygusuzluğun çatışma ortamında; saygın bir
ilişki ve mutlu aile birliği sağlanamaz, ortaya “şiddetli geçimsizlik” çıkar. Bu şartlarda bir de kalkıp kadını mı
döveceksiniz? Böyle bir davranış, psikolojik olarak aradaki gerginliği daha da
artırmaz mı ey din âlimi! Zaten nüşuz yapan kadının amacı da tam budur;
ilişkinin onarılamaz noktaya gelmesidir. Bir fiske dahi, erkeği aşağılayan
kadında yanardağ etkisine dönüşmez mi? Ama ne yazık ki, din âliminin “geleneksel erkek egemen kültü” kadını
ikinci sınıf ve mazbut hale getirmiştir. Böylece ayeti, “kadınları dövün”
diye çevirir. Lakin kendi doğrusunun(!) şüphesinden kurtulamaz; parantez içinde
“hafifçe, yavaşça” gibi sözcüklere sığınır…
Nisa-34;
kadının erkeğe karşı, onur kırıcı (kıskandırıcı; eşler arasındaki özel hayatın
gizliliği ve korunması hakkının ihlal edilmesi durumunda), kadının evlilik
ilişkisinde erkeği aşağılayıcı bir tavırla üstünlük gösterip, bu tutumunu aile
içi geçimsizliğe götürmesinin getirdiği anlaşmazlığa bir çözümdür. Burada
aşağılanan, küçümsenen ve incitilen erkeğin; bunu yapan eşine -kadına- karşı
dik duruşu, insan -koruyucu erkek/kavvam- onurunun ve aile şerefi için nefsi
müdafaaya geçmesi isteniyor. Aile içi özel durumların, dış dünyayla paylaşılıp
aileden sorumlu kocanın (çocuklar ve babanın) aşağılanamayacağının altı
çiziliyor. Burada -karakter veya tavır olarak- çekinik de olsa bir erkeğin,
aile huzurunu ve sırlarını -özel yaşamın gizliliği- koruma hakkının tarafı
olduğu belirtilmektedir. Böyle bir durumda, yatakların ayrılması ve kadınla
(eşiyle ikili olarak) ikna edici -aile şerefi ve mutluluğunun korunması
konusunda - bir konuşmaya gidilmesi isteniyor. Bu tutum sonuç getirmiyorsa
eziklik ve rızadan uzak bir ciddiyetle -kamuya da açık olarak- onurlu duruşa
geçilmesi isteniyor. Yani itibarsızlaştırmaya karşı protesto isteniyor.
Buradaki “ve’dribûhunne” (kadının yaptığına karşılık duygusal bir tavır
gösterme) kadının dış dünyaya ilan ettiği aşağılamaya karşı tepki olarak;
erkeğin de dış dünyaya ve kadına karşı onurlu duruşunu göstermesidir. Yani, “Beni
aşağılayan bu durumu onaylamıyorum; bana ve aileye yapılan hakarete rıza
gösteremem. Bu durum bitmezse yollarımızı ayırıyorum; şerefimi ve çocukların
huzurunu daha fazla çiğnetemem…” ilanına geçerek boşanmanın kapısına gelmiş
olunuyor. Eğer sorun çözülür ise her iki tarafında birbirini incitmekten
vazgeçip, aile içi şeref ve huzuru (mutluluğu) pekiştirmesinin doğruluğu
hatırlatılıyor. Bir sonraki (Nisa-35.) ayette ise eşlerin arasını düzeltmek
için her iki taraftan birer yakının, aile barışı için hakem olması ve
tarafların arasını yapıcı bir çaba içine girmesi istenerek; aile biriminin
toplumsal müdahaleyle korunmaya alınması; ayrıca bu konuda kurumsal ve yasal
düzenlemenin de gerekliliği gösterilmektedir.
Erkeğin
kadına duygusal darbesi/Nüşuz
Nisa-128’de “erkeğin nüşuz”
yapması sorunu ele alınmıştır. Yani Nisa-34. ayetteki durumun karşıtı olan;
erkeğin kadını inciten, onu küçük düşüren tavrı ve hataları için çözüm
önerileri getirilmiştir. Erkeğin kadına karşı onur kırıcı ve onu aşağılayıcı
(kadını kıskandıran, değersizleştiren; ikinci bir -veya başka kadınlarla-
ilişki kurmasının getirdiği ahlaksızlık ve incitici) davranışların ıslahı konu
edilmiştir. Erkek, gözü eşinde olmaktan ve itibarlı (kavvam) davranmaktan
uzaklaşmışsa; aile düzenini bozmaya götüren bu tutum karşısında; kadın, evlilik
huzurunu koruma haklılığını kazanmış oluyor. Bu ayette de sorunun çözümü için
anlaşma yoluna götürecek barışçı çabalar isteniyor. Kadının, kendisini inciten
ve kıskandıran “erdemsiz erkeğin”
ıslahı için her tedbire başvurma hakkının olduğunun altı çiziliyor. Erkeğin
ıslahı, -gayrimeşruluğun terki- sadakatle ve sevgiyle evliliğin devamı için, bu
kez de kadının haklılığına bağlı olarak hukuki müdahale önerileri getiriliyor.
Kıskançlığa dikkat çekilerek, bu duygunun tarafların birbirinin denetimi için
kullanması isteniyor. Ve Yüce Allah, kadının erkeği barışçıl amaçla
denetlemesini; izlemesi ve hakkında araştırma yapmasını hukuki açıdan uygun
görüyor…
Nisa-128.ayet lafzının Türkçe sözcüklerle ya da “Dilsel Kavrayış Çevrisi” şöyle olmalıdır;
“Eğer,
eşinin itibarını topluma karşı zedeleyip duygularını incitmesinden; aile
düzenini bozan ve (gözü dışarıda) başka kadınlarla ilişki kurmasından korkulan
erkeğin (doğru yola gelmesi) ıslahı için; kocasına sahip çıkan kadınının,
barışçıl olan her yola başvurması uygundur. (Ailenin itibarı için kadın, bu
konuda erkeğe müdahale hakkına sahiptir.) Benliklerinizde olan ve (aile birliği
için) birbirinizi denetleyen kıskançlık duygusunu barış için kullanın (zarar
vermek için değil). Eğer (aile düzenini bozacak) kötülüklerden sakınıp;
birbirinize ihsanda (güzellikte) bulunursanız (birbirinizle yetinirseniz), aile
için en iyi sonuca varırsınız. Allah, (ailenin korunması için birbirinizi
gözetmenizi uygun görür) her yaptığınızdan haberdardır.
Arapça
sözcüklerin, ayetin kontekstiyle ilişkisine dayalı; yani “Türkçe Bağlam Çevirisi” ise şöyle olmalıdır;
“Kendisini inciterek itibarını düşüren ve
gözü dışarıda olan bir erkeğe karşı; aile düzenine sahip çıkan kadının,
kocasının ıslahı için barışçı olan her yola başvurması onun hakkıdır.
Benliklerde olan ve aileyi koruyan kıskançlık duygusunu barışçıl olarak
kullanın; bununla birbirinize zarar vermeyin. Aileye zarar veren davranışlardan
uzak durup, güzelce birbirinizle yetinirseniz sizin için en iyisi budur.
Ailenin korunması için birbirinizden haberdar olun; yaptıklarınızı en iyi takip
eden Allah’tır.”
Erkeğin nüşuzuyla yüz yüze kalan kadını,
hukuken korumaya alan 128. ayetten sonra; 129. ayette, dizginlenmeyen ve ikinci
bir eş peşinde koşan erkek, azarlanıp uyarılıyor. Biyo-psiko-sosyal olarak
insanüstü ve hukuksuz bu “kör davranış” açıkça reddediliyor. Tek eşte karar
verip, bu kimlik bunalımını ıslaha; tutku ve bencillikten kurtulmaya bağlayan
erkeğin, ancak o zaman toplum ve kadın tarafından bağışlanacağının altı
çiziliyor...
Nisa Suresi 129:
Ve
erkekler! Ne kadar çaba harcarsanız harcayın, (bir kadından başka) kadınlar
arasında adil olmayı başaramazsınız. Öyleyse (eşinizden) başka bir kadına
meyletmeyin. Aksi halde diğerini (eş sevgisinden) mahrum bırakmış (ona en büyük
zulmü yapmış) olursunuz. Eğer (başka kadınlarla ilişkiden uzak durup) erdemli
olur, eşinizle barış (sadakat) içinde yaşarsanız Allah (aranızdaki sevgiyi)
merhametiyle aileyi güçlü kılar. Böylece, Allah (ve toplum) kusurlarınızı affeder.
Böylece
Yüce Allah, kadının nüşuzuna karşı, erkeğin “aile itibarını” koruma refleksini; erkeğin nüşuzuna karşı ise
kadının “aile düzenini” koruma
reflekslerini yönlendirip psiko-sosyal olarak; tarafları doğru alanlara çekip
aileyi korumaya alıyor.
Doğruyu
bildiren Allah’a hamdolsun…
Kur'an hep kadını korumaya alırken, bağnaz kesim erkek üstünlüğünü vurgular. Böylece kalbi İslam'a ısınacak olanları soğutur, kaçırır. Peygamber(asm)'ın sünnetini onun gibi yemek, onun gibi giyinmekten ibaret zannedenler, her nedense onun, "sizin en hayırlınız eşlerine en iyi davranalarınızdır" hadisini ve eşlerine bırakın vurmayı, kötü söz bile söylemediğini göz ardı ederler. Şükür ki insanlar uyanıyor. Uyuyanlara da Allah rahmet etsin inşaALLAH. Saygılarımla...
YanıtlaSilFuat Türker
allahayonelis.com